Seferihisardan Sığacık’a


Ege’de yaşamanın güzellikleri saymakla bitmez. Birbirine yakın şehirler, mesire yerleri, orman, deniz ve tabiatın kol kola verdiği güzellikler özellikle bahar ayı geldiğinde insanı kendine çekmeye başlar ve yıl boyunca devam eder.

Tabiatın, denizin, sessizliğin ve dinginliğin çağrısına uyarak geçen hafta sonu İzmir’e doğru giderken yolumuzu Seferihisar’a düşürdük.

Niyetimiz Seferihisardı ancak Sığacık’ta kalakaldık! Sığacık bizi kendisine bağladı adeta! Akşama kadar da ayrılamadık Sığacık’ın kaldırımlarından, kalesinden, organik pazar, külliye, medrese ve dar sokaklarından!

Hayatı boyunca huzurlu bir ortamda bulunmayanların anlayamayacağı, şehrin hay huyundan medet umanların abarttığımızı düşünecekleri, birkaç saatliğine de olsa yaşanmaya değer zamanların mutluluğunu yaşamak kabilinden Seferihisar’ı geçip Sığacık’a sığındık!

Ege’de her yerden kısa zamanda ulaşılabilecek mesafede, yanı başınızdaki huzurun harman olduğu bir yerdir Ege’nin tüm sahil şehirleri gibi Sığacık. İnsanoğlu çoğu zaman huzurun nerede olduğunun farkına varmaz. Bahar ayı geldiğinde gizli bir güç alır sizi satırların kalbine düşen ilk cemre gibi götürür Ege’nin ılık meltemlerinin vatanına.

Palmiyelerin, mandalina ağaçlarının, denizin nefesinin dinlendiği bir yerlere gittiğinizin sonradan farkına varır ve şaşarsınız bu duruma. Herkes şaşar! Sığacak şaşırtır insanı!

Sığınacak bir yerlerde hala var olduğunuzu, nefes alabildiğinizi ve kendinizle baş başa kalabilmek için evden çıktığınızı anlarsınız o günkü yolculuğunuzun anlamını çözmeye çalışırken!

Adımladığınız dar sokaklardan geçip, kalbinizin 1521’lerde attığını hisseder ve Osmanlı’nın, denizcilerin, korsanların ayak izlerinin peşine takılıp giden benliğinize engel olamazken kale içinde kurulan pazar yerinde bulursunuz kendinizi!

Sığacık Kalesinin üzerinde dolaşırken kemanın nağmelerine takılı kalacağımı söyleseler inanmazdım!

Kale içinde kurulan semt pazarlarında el işi göz nuru eserlerinin arasında sımsıcak bazlamaların kokusunu alacağımı hiç mi hiç aklıma getirmemiştim! Erik, kayısı, kuşburnu, dut, pekmez… envai çeşit reçellerinin tadına bakabileceğimi de hiç düşünmezdim!

Sığacak’ta kendinizi bırakıp gönlünüzle iradeninizin emrinde yaşamak zorunda olduğunuzu anlamak için zamanın çoktan geçtiğini düşünebilirsiniz. Ömür boyunca böyle yaşamak isteyeceğinizi anladığınız zamanları Sığacık’ta daha çok yaşama ihtimaliniz yüksektir.

Hafta sonlarını fırsat bilerek yakın mesafeli de olsa anlam derinliği fazla olan kültür gezilerine çıkmak ömrünüze ömür katıyorsa- bu gün olduğu gibi- ömrüme ömür katılmış olmalıyım!

Sığacıktan ayrılıp Seferihisar’a doğru kıvrılırken mandalina bahçelerinin albenili kokusunu doyasıya içime çekmeye hala devam ediyorum.

Sığacağın denizi öpen en kuytu köşesi neresisidir diye sorarsanız kalesidir derim.

İnsanın ve teknolojinin yıpratamadığı Sığacık Kalesinin geçmişi Selçuklulara kadar uzanıyor. Kale, zaman içerisinde depremlerin etkisiyle harap olunca Aydınoğluları ve Osmanlılar tarafından tamir edilmiş.

Sığacık Kalesinin Ege denizindeki önemli stratejik konumunun Kaptan-ı Derya Piri Reis tarafından fark edilmesiyle Kanuni Sultan Süleyman tarafından Parlak Mustafa Paşa tarafından Antik İyon Teos harabelerinden getirilen taşlar kullanılarak yeniden inşa ettirilmiş.

Kalenin şu anki görünümü 1521-1522 yıllarında Kanuni döneminden kalmadır. Önceleri "Sığla" olarak anılan kale, savunma amacından çok deniz üssü olarak değerlendirilmiş.

Sığacık’ta kale duvarlarının üzerine çıkılan merdivenler halen mevcut. ‘Ya Allah’ çekip kale duvarlarının üzerine tırmanıyorum! Önümde deniz…

Kale içinde organik pazar kuruluyor. Her pazar Sığacık ve çevreden getirilen bahçe bitkileri, ev yapımı gıdalar, sebze meyve satılıyor.

Sığacık Kalesi içerisinde 250 bina bulunuyor. Bunlar arasında en önemlisi Sığacık Camii Külliyesi. Cami Bahriye Nazırı Parlak Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış (1522). Sığacık’ta cami, hamam, medrese ve şadırvan dimdik ayakta. Hamam bakımsız olsa da ayakta durmaya devam ediyor. Ancak, Sığacak külliyesinin bölümlerinden en göz alıcı ve en bakımlı olanı Medrese. Bunda elbette medreseyi koruyan “Bab-ı Devran” butik ve kafeterya işletmeciliği yapan insanların da payını unutmamak gerekir.

Sığacıkta en hüzünlü anlardan birisi de ayrılık vaktinin gelip çatmasıdır.Ayrılık vaktinin geldiğini denizin üzerine düşen koyu gölgeler hatırlatıyor.

Akşamın alaca karanlığında denizin üzerini şal gibi örten güneş kızıllığını başka diyarlara göndererek Sığacık’a, dost insanlara veda ediyoruz. Gönlümü Ege sahillerinden Sığacık’tan alamıyorum!

Naci YENGİN

TARSAM (tarihistan.org)


MANŞET XƏBƏRLƏRİ