DURSUN BERKOK. Onlar Hep 15 – 18 -20 – 25 yaşındalar!


1965/70 zamanlarının Ülkücüleri şimdilerde 60/65/70’li yaşlardayız… Ben 70’e merdiven dayadım. Gün geçmiyor ki dönemimizden bir Ülküdaşımızın vefat haberini duymayalım… Yakınlarımızda olanların cenazesine katılıyor, helalleşiyoruz… Yetişip, ulaşamadıklarımıza gıyaben dualarımızı yolluyoruz…

Hareketin ilk şehidi, Ruhi Kılıçkıran yetimdi... 4 Ocak 1968’de bir ramazan günü, Ankara Site Yurdu Kantininde iftarını açtıktan hemen sonra komünistler tarafından şehit edilmişti. 8 Haziran 1970 tarihinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bahçesi’nde şehit edilen Yusuf İmamoğlu’na yapılan otopside 36 saattir aç olduğu anlaşılmıştı... Zaten cebinden de sadece 35 kuruş çıkmıştı. Adaşım Önkuzu 23 Kasım 1970’de okulda komünist teröristler tarafından ağır işkence görmüş, kırılmadık kemiği kalmamış, vicdan yoksunları bununla da yetinmemişler ciğerine pompa ile hava basarak, ciğerlerini de patlatıp, 3. Kat penceresinden atarak şehit etmişlerdi… Selçuk Duracık ve Halil Esendağ 12 Eylül Cuntasının asarak şehit ettikleriydi… İdam sırasında görevli imam onlar hakkında daha sonra; "Hiç evliya gördünüz mü? diyenlere evet… Halil ile Selçuk’u gördüm diyeceğim", demişti… Ve sayıları 5000’e varan öbür şehit ülküdaşlarımız… Herbirinin yürek burkan bir hikâyesi, gönendiren kahramanlıkları var…

Biz o kuşağın adamları, ülkücülüğü yaşayarak öğrenmiştik… Başkalarının ‘fedakârlık’ olarak adlandırdığı davranışlar, bizim kuşağın olması gerekeniydi… Her an, her zaman! Hepimiz kendimizi Kür-Şad’ın 40 yiğidinden birisi olarak görürdük, girdiğimiz işin hiçbirisinde sonunu düşünmezdik… İkidebir, anlık, ‘inceldiği yerden kopsun’ derdik…

Bozkurdun ehlileştirilemeyen ruhu karakterimiz olmuştu! Davaya sadık, kavgaya hazırdık… Giderek korku kelimesi bizde anlamsızlaşmıştı… Yenilmez bir ordunun askerleri gibiydik… Hiçbir makama, hiçbir güce boyun eğmemeyi huy etmiştik… Eyvallahsızdık!

Bir Ülküdaşımı terminalden sürgün edildiği Uşak’a yolcu ediyordum… Benden küçüktü… O günlerde Uşak’ta dokuma işçisi olan Alaattin Gündüz, doğumu yakın hamile olan eşinin yanına giderken 27 kurşunla şehid edilmişti… O’na dedim ki, ‘gitmesen, Uşak çok kötü, oradan hergün bir Ülküdaşımızın şehadet haberi geliyor. Ortalık sakinleşene kadar istifa etsen!’, yüzüme ‘sen de mi?’ dercesine baktı, "Başkanım sen hiç 2 defa ölen birisini gördün mü, duydun mu?", "Kaderimizde varsa Uşakta, vademiz yetmediyse başka yerde illa ki ecel bizi bulacak.". Utanmıştım, yer yarılmadı ki içine gireyim… Ama dersimi almıştım… O’nunla irtibatımızı koparmadım, daha sonra bir araya geldiğimizde, Uşak günlerini anlattırdım. "Uşak’ta Ülkücülük yapamadık Başkanım, zaten 4-5 Ülkücü öğretmendik, Ülkü-Bir’i açık tutmaya karar verdik. Nöbetleşe ders bittikten sonra birimiz illa ki Ülkü-Bir’i açıyor, nöbet defterine, ‘derneği bu günde açık tuttuk’, yazıyorduk.", demişti…

Onlar, o destan kahramanı Ülkücü şehitler, hep 15 – 18 -20 – 25 yaşlarındalar, öyle de kalacaklar… Bizler, 70’ine merdiven dayayanlar, yad ediyor, izliyor, vakti saatin gelmesini bekliyoruz…


MANŞET XƏBƏRLƏRİ